Güller Enerji İçin Dönüyor
Dünyada her geçen gün yenilenebilir ve çevreci enerjinin önemi artıyor. Ülkemizde de son yıllarda rüzgar ve güneş enerjisi başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımlar hız kazanıyor.
Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği verilerine göre, Türkiye’de son on yılda en çok büyüme gösteren üç sektörden biri enerji oldu. Türkiye’de ilk rüzgar enerjisi santrali 1,5 MW kapasite ile İzmir’in Çeşme ilçesinde kuruldu. 10 Mayıs 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5346 no’lu Yenilenebilir Enerji Kanunu ve gelişen teknoloji ile birlikte ülkemizde rüzgar enerjisi alanında ciddi ilerlemeler yaşandı. 2019 yılı itibariyle Türkiye’nin birçok yerine 3 bin 285 türbin dikilerek enerji sistemine kazandırıldı.
GNCR Holding CEO’su Sadullah GENCER:
Türkiye’de rüzgâr enerjisi dâhil yenilenebilir enerji yatırımları 2005 yılında yayınlanan Yenilenebilir Enerji Destekleme Mekanizması ile artışa geçmiş, 2001 yılında kurulu rüzgâr enerjisi gücümüz 15 MW’dan 8 bin MW güce ulaşmıştır. Bu durum sevindiricidir ama neyi başarmak zorunda olduğumuzu görebilmek için Almanya örneğini doğru analiz etmek gerekir. Toplam enerji ihtiyacı bizden 10 kat daha fazla onan Almanya benzer dönemde yapmış olduğu yatırımlarla bazı günler enerji ihtiyacının tümünü bu kaynaklardan elde etmektedir.
Türkiye’nin rüzgâr potansiyeli karasal (on shore) 37 GW, su yüzeyleri (off shore) ise 10 GW civarındadır. Türkiye’nin sürdürülebilir ekonomi yönetimi ve kalkınma hedeflerine ulaşabilmesi, ihtiyaç olacak enerji talebini karşılamada yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik verilmesi şarttır.
Çin ve Amerika rüzgâr enerjisinden elektrik üretiminde lider konumdadır. Onları sırasıyla Almanya, Hindistan ve İspanya takip etmektedir. Türkiye de son 10 yılda kurulu gücünü 6 katına çıkartarak bugün 8 GW seviyelerine ulaşmıştır. Kurulu güç olarak Avrupa ülkeleri ile kıyasladığımızda oldukça geride olduğumuzu görebiliriz.
Rüzgâr enerjisi üretilebilen santrallerin MW bazında yatırım maliyetleri yüksektir. Her ne kadar günümüzdeki serbest piyasa fiyatlarıyla yatırım yapılması mümkün gözükse de, yatırımın geri dönüşü çok uzun dönemli krediler gerektiriyor.
Yerli ekipman kullanımı mutlaka desteklenmeye devam edilmeli, yerli ekipman kullanan yatırımcılara ilave fiyat desteği verilmelidir. Bu destek sınırlı bir süre olmalı ve yerli ekipman üreticileri de uluslararası rekabete hazırlanmalıdır.
Rüzgâr yatırımlarının stratejik yatırımlar ve bölgesel teşviklerden yararlanabilmesi, faiz ve vergi destekleri de potansiyel kapasitelerin yatırıma dönüşmesine büyük katkı sağlayacaktır.
Özetle Türkiye’nin hem enerji arz güvenliği, hem ekonomik bağımsızlık ve sürdürülebilirliği, işletme maliyetlerinin üretim maliyetlerini aşmaması hem de ithalat maliyetlerin azaltılması yerli ve yenilenebilir enerji yatırımlarına her zaman zorunlu kılar. Bu milli ve stratejiktir bir meseledir. Kişiselleştirmeden ve en kısa yoldan yeni, doğru ve en etkili yöntemler ile kaldığımız yerden yolumuza devam etmeliyiz.
Türkiye’de 2005 yılında yayınlanan YEKDEM Mevzuatında yer alan yerli katkı ilave fiyatı ve 2017 yılında gerçekleştirilen YEKA-1 RES’in şartnamesinde yer alan yüzde 65 yerlilik şartı ile birlikte rüzgâr türbini yan sanayiindeki gelişmeler ivme kazandı. Rüzgâr türbini bileşenlerinin yerli üretim denilince ilk akla gelenler kanat, kule, dişli kutusu gibi parçalar oluyor ancak bir türbindeki parçaların geneline bakıldığında 6 binden fazla parça mevcuttur. Bunların yerlileştirilmesi ile ilgili ciddi Ar-Ge çalışmaları hali hazırda devam ediyor, Yüzde 100 yerli olmasa da yüzde 60-65 seviyelerinde yerlilik sağlanabilmektedir.
Meselenin özü; ‘ibiği büyük olsun da ötmezse ötmesin’ politikası değil, yüzde 25’lik üretim yerli olsun ama tüm dünyaya ihraç edilebilecek kalite ve şartlara sahip olsun. Yükte hafif pahada ağır olsun. İşte teşvik bu ürünlere verilmeli. Bugün sürdürülebilir rekabet ve ekonomi, sadece bu ülkenin değil tüm dünyanın ihtiyaçlarına üretim yapabilmekten geçiyor.